İki çocuğu ele alalım. Bunlar A ve B olsun.
A “iş adamı” olmak istiyor. “Yönetici” de diyebiliriz. B‘nin hedefi ise “mühendis” olmak.
A ve B, lise hayatlarını belirleyecek olan sınava girmiş olsunlar. Sıralamaları arasında birazcık fark var ne yazık ki. 50 bin kişicik kadar… A, sıralaması sayesinde istediği herhangi bir Fen Lisesi’ne girebilecek durumda. Yalnız ortada bir sorun var ki A Fen Lisesi istemiyor. Ama A‘nın ne istediğinin pek de bir önemi yoktur. Önemli olan “Bak oğlum bunu bitirince … olursun , … olursun , … olursun , şunu olursun, bunu olursun!” cümlesindeki noktalı yerleri ve şunu-bunu karşılayan mesleklerdir. Yoğun baskılar altındaki A, kendisine anlatılan; sayısal mesleklerin yücelikleri ve sözel tarafa yatkın mesleklerin eziklikleri (!) karşısında çare olarak Fen Lisesi yazmayı kabul eder. B ise puanın yettiği ölçüde bir Anadolu Lisesi’ne yazılır. Onun için gayet tatmin edici bir sonuç.
4 yıl sonra…
Tahmin edersiniz ki lise hayatları burada sona erdi. Bay B, gitmiş olduğu lisede alan seçimi konusunda tercihini Fen’den yana kullandı. Yeterince özgürce bir seçimdi. Ortalamanın üzerindeki ders başarısını üniversite sınavında da gösterince hayal ettiği mesleğe doğru ilk adımı atmış oldu. Bay A‘nın durumu da kötü değil. Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden birisinde bir mühendislik dalını kazandı. Ne kadar onur verici. Ama bir o kadar da mutlu edici olmalıydı.
Tipik bir hikaye olmuş olabilir. Öyle… Devamını getirmedim çünkü; bu hikayenin devamı için pek çok olasılık ele alınabilir. Bay A okulunu bitirip, süper yüksek bir maaşla işe başlayabilir mesela. Kendisine gelen tekliflerden hangisini seçmesi gerektiği konusunda kararsız kalabilir. Gerçi onun için tercih yapacak insanlar yine olacaktır! Bu ihtimaller, gerçekleşme olasılığı gerçekleşmeme olasılığından düşük olan ihtimaller. Bay A‘nın derslerindeki başarısı, aldığı yüksek notlar ve yüksek mezuniyet derecesi onun işini severek yapacağının bir göstergesi olamaz.
Şöyle bir genel bakış atacak olursak. Kariyerimiz için yaptığımız seçimlerin lise hayatımızda başladığını söyleyebiliriz. Yapılması gereken şey, seçimlerimizi yaparken neyi istediğimizi bilmek olmalı. Neyi daha fazla severek yapacağımızı bilmek. 4 yıl ya da benzeri bir sürede harcanmış olan emeklerin boşa gitmemesi ve ileride üstesinden gelinemeyecek sorunların oluşmaması için kendi tercihlerimiz doğrultusunda hareket etmeye çalışmamız gerekir. Bu elbette başkalarının ya da büyüklerin tecrübelerini veya önerilerini göz ardı etmek değil. Ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gereken nokta, başkalarının tercihlerinin bizim tercihlerimizin yerini almamasını sağlamak. Aksi takdirde büyük başarılar, büyük başarısızlıklara dönüşebilir. Sevilmeden yerine getirilmeye çalışılan bir iş, zamanı dolduğunda (ki pek uzun sürmez) sona erer. Bunu günlük hayatın en basit, en sıradan işlerinde bile görmemiz mümkün.
Unutmayalım. Kaderimiz, seçimlerimizdir. Kaderini belirlemek isteyen biri, önce seçimlerini belirlemedir.

